Bir Papağan Öyküsü

/ Mart 12, 2021/ Öykü Kulübü

Hatırlarsanız, iki hafta önceki etkinliğimizde karşılıklı birbirlerine öyküler anlatan papağanlar yapmıştık ve anlattıkları öyküleri yayınlayacağımızı duyurmuştuk. İşte bir papağan öyküsü ile sizlerle birlikteyiz.

Bakalım papağanlar neler anlatıyorlar…

Anılardan Öykülere Yolculuk” başlıklı yazımızda anıların da öykü kurgulamada kullanılabileceğinden söz etmiştik. İşte aşağıdaki öykü de bir Malezya gezisinde çekilen videodan esinlenerek kurgulandı.

Haydi gelin, öyküyü bu defa da papağanın bakış açısından dinleyelim…

Kafesteki Papağan

Onlar beni yakalayıp da kafese koymadan önce yağmur ormanları dedikleri, balta girmemiş ormanlarda yaşıyordum. Orada dünyanın başka yerlerinde türü tükenmiş bir sürü hayvan yaşamakta. Örneğin, Borneo Maymunları gibi. Bunlar çok komik hayvanlardır. Beni hep güldürürler. Ağaçtan ağaca zıplayıp hoplarken bir taraftan da kuyruklarıyla ağaçların dallarına tutunup sallanırlar.

Bir gün ben bir ağacın tepesinde arkadaşlarımla oturmuş maymunları izlerken aniden bir gümbürtü koptu ve tam kanatlarımı açıp havalanacakken, tepeme delikli bez gibi bir şey düştü. Ama delikleri o kadar küçüktü ki, ne ben ne de arkadaşlarm kaçamadık. Ne kadar kanat çırptıysak boşuna…

Sonra insanlar geldiler, bizi ağaçtan söküp alarak o ince delikli kumaşa sardılar. Hiç birimiz hareket edemiyorduk. Ancak nefes alacak kadar yer vardı bezin içinde.

Kafeste Yaşam

Sonrasını ne ben anlatayım ne de siz sorun. Bizi çok gürültülü bir araca bindirdiler ve uzun ve sarsıntılı bir yolculuktan sonra bir sürü binaların olduğu bir yere geldik. Orada bizi araçtan indirdiler ve bir kafese koydular. Hepimizi korkudan tir tir titriyorduk.

İşte o kafeste yaşamımızı sürdürmeye başladık. Bize yemek ve su veriyorlardı. İnsanlar gelip bizi seyrediyorlardı, fotoğraflarımızı çekiyorlardı. Bazıları bizimle konuşmaya çalışıyorlardı fakat ben ne cevap vereceğimi bilmediğimden yalnızca söylediklerini tekrar ediyordum. Bu onların hoşuna giderken beni de çok eğlendiriyordu doğrusu. Hem de biraz dili öğrenmiş oldum.

Bir gün bir adam ve karısı geldiler kafesin önüne. Hemen onları “Hello” yani merhaba diyerek selamladım. Önce şaşırdılar, sonra da “Hello mu diyor? diye aralarında konuşmaya başladılar. Biraz kızdım onlara, ben onları selamlıyorum onlar karşılık vermiyorlar diye. Sonra adam bir de kahkahalarla bana gülmesin mi? İyice sinirlendim ve ben de bu defa onun gibi gülerek adamın taklidini yaptım.

Bu beni izleyen çiftin çok hoşuna gitti. Uzun süre güldükten sonra yanımdan ayrıldılar. Biraz sonra beni yakalayan adamlarla birlikte tekrar yanıma geldiler. Adamlar beni alarak daha küçük bir kafese koydular. “Eyvah dedim kendi kendime iyice kızdırmış olmalıyım bunları.”

Ama hiç de düşündüğüm gibi değilmiş. Bana çok gülen çift beni çok sevdikleri için adamlara para vererek beni satın almışlar ve evlerine götüreceklerini söylemişler. Çok şaşırdım. Sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.

Beni alarak kafesimle birlikte yürümeye başladılar. Fakat sonra ne yaptılar biliyor musunuz? Ormanlık bir alana gelince kafesimi açarak beni havaya doğru salıverdiler. Ne kadar şaşırdığımı ve mutlu olduğumu anlatamam. Hızla kanatlarımı çırparak ormanın derinliklerine doğru uçtum.

Şimdi yine özgürüm ama hiçbir şey artık eskisi gibi değil. Hep dikkatli olmam gerekiyor. Acaba yine tepeme delikli bir bez düşer mi diye…

İşte böyle bir öykü çıktı Malezya anılarından. Siz de biraz gülmek isterseniz, aşağıdaki videoya bir göz atın derim.

Bol gülmeli hafta sonları…

Share this Post