Çocuk ve Çizgi Film
Canlandırma ya da animasyon olarak da adlandırılan çizgi film, uzun metrajlı filmlerden, dizi filmlere, reklamlardan web sayfalarına, kadar karşımıza çıkar. Yarattığı karakterleri ve öyküleri ile büyük küçük hemen hemen herkesin ilgiyle takip ettiği bir sanat dalı olarak da tanımlanabilir.
Çizgi filmler, sinema ve televizyonun bir parçası olmakla birlikte, görsel özellikler ve iletiler taşıması yönünden eğitimin kullanım alanına, sözlü ve yazılı edebî kaynaklardan faydalanma nedeni ile de yavaş yavaş çocuk edebiyatının bir türü haline gelmektedir.
Çizgi filmlere biraz daha yakından bakacak olursak, genellikle simgesel anlatımla verdiği bir iletisi olduğunu görürüz. Anlatilanlar gerçeğin kendisi değil, bir yanılsamasıdır. Kullandığı çizim ortamıyla en olmayacak düşleri gerçekmiş gibi gösterme gücüne sahiptir. Çocuğun günlük yaşamında öğrendiklerini geliştiren, dünyayı onların gözlerinin önüne seren özelliğinin yanısıra, onların hayal dünyasının gelişiminde, çevresindeki nesneleri tanımalarında, diyalog gelişimlerinde olumlu yararlar sağlayabilir.
Kısaca çizgi filmlerin çocukları önemli şekilde etkilemekte olduğunu söyleyebiliriz. Ancak dikkat edilmediği takdirde de çocuğu olumsuz yönde etkileyebileceği yadsınamaz.
Günümüzde yeni doğan bir bebek, öncelikle annesinin sesine, sonra çevresine, ardından da televizyona kulak vermekte. Sonunda, daha emeklemeyi bile öğrenemeden, reklam müziklerinin uyandırdığı etkilere tepki vermeye başlamakta. Ne yazık ki, pek çok anne-baba, bunu yüksek zekâ belirtisi olarak görerek bununla övünmekte.
18 aylık çocuklar televizyondan gelen seslerle ve görüntülerle tanışmaya başlar. 3 yaşından itibaren izledikleri olay ve davranışları taklit etmeye başlar. 6-11 yaş grubu çocukları ise daha da çok etkilenerek, izledikleri çizgi filmin içeriğini, kendi yaşam davranışları olarak aktarmaya başlar.
Yapılan incelemelere göre, izlediği çizgi filmden bir karakter seçen çocuk, kendini onunla özdeşleştirerek, onun hareketlerini benimseyerek kişiliğini ona göre şekillendirmekte. Bu tür etkilerin altında gelişen kişiliklerinin ise daha saldırgan, mutsuz, huzursuz, uyku düzeni bozuk, oyun gruplarına uyum sağlayamayan bir yapıya dönüştüğü herkes tarafından bilinmekte.
Çocukların çizgi film mesajlarına açık olmalarının getirdiği önemli bir sorun da gördüklerini “gerçeklik” olarak algılamaları, gerçek yaşamda karşılığını aramaya çalışmaları ve ekranda gördüklerinin kurgu olduğunun ayrımını yapamamalarıdır. Gördüklerine öykünür, Süpermen gibi uçmaya çalışır, kavga sahnelerini arkadaşları üzerinde denemeye kalkışırlar.
Hedef kitlesi doğrudan çocuk olarak gözüken çizgi filmler, reklam kanalı ile tüm kitleleri tüketim sektörüne yönlendirmeyi başarıyor. Mickey Mouse, Şeker Kız Candy, Örümcek Adam, Tom ve Jerry, gibi ve daha adını anamadığımız binlerce çizgi film kahramanı, çocukların kullanım dünyasında bulunan kalem, silgi, defter kabı, tişört, kazak, ayakkabı, toka, tarak, oyuncak vb. tüketim ürünlerine reklam olarak yansımakta.
Çocuk yetiştirmek kolay değil. Yalnızca izleyeceği programları seçip ayırmak bile başlı başına bir sorumluluk. Zararlı etkilerden korumak için televizyondan uzak tutmak da bir çözüm değil. Çünkü, eğlenmek, öğrenmek her çocuğun hakkı. Yaşadığı dünyayı tanımaya çalışması da çok doğal.
İşte orada yetişkinlere çok iş düşüyor. Çocuğun izleyebileceği yayınları seçme titizliği gösterilmelidir. Bu titizlik, önce devletin ve ailenin, sonra da okulların çok önemli görevidir.