Değişenler-Değişmeyenler (1)

/ Nisan 19, 2021/ Blog Yazıları

Çocuk edebiyatının tarihine bakacak olursak, ilk örneklerden bugüne kadar yazılan ve/ya da anlatılagelen metinlerde hem gün be gün değişen, hem de hiç değişmeyen özellikler bulunduğunu görürüz.

Değişenler, çocuklar için yazılan eserlerin ortaya çıktığı dönemin eğilimlerini yansıtır. Bir başka deyişle, günün gerçekleri çocuk edebiyatına girer, çocuk kitaplarında yer alır ve küçük okurları içinde yaşayacakları döneme hazırlar. Burada amaç çocuğa o döneme uygun karakter özellikleri kazandırarak o günün toplumunda kabul gören ideal dünyayı gerçekleştirmesi için eğitmektir.

Oysa “İdeal Dünya” kavramı, değişen bir kavramdır. Tarih boyunca sosyal gelişmelere paralel olarak değişmeyi sürdürmüş, yanı sıra böyle bir dünyayı gerçekleştirmesi beklenen çocuğun özellikleri de buna paralel olarak değişip durmuştur. Bunu daha iyi görebilmek için 18. Yüzyıl’dan başlayarak söz konusu değişimi izleyelim:

Bir önceki yüzyılda yaşayan ve fikirleriyle kendi zamanının yanı sıra 19uncu Yüzyıl’ı şekillendiren en önemli düşünürlerden biri olarak anılan Jean Jacques Rousseau, çocuğu eğitmekten yanadır ve 1762’de yazdığı ünlü eseri Emil’de eğitimi, “doğanın yolu” olarak tanımlar. Emil, çiftlik ortamında doğayla iç içe yaşanılan geçmiş günlere duyulan özlemin ve o günlere geri dönme çabalarının simgesidir. Rousseau’nun önerisi, giderek etkinleşen tüccar sınıfının (bir başka deyişle burjuvazinin) değiştirdiği toplum yaşamına anlam ve amaç katacak düzenlemeler yapmaktır.

“Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine”
Yazar: Jean Jacques Rousseau
Çeviri: Mehmet Baştürk
Kilit Yayınları, 2011

İnsanın, toplum yaşamının bir parçası olmadan doğa içinde ya da doğal biçimde yaşamasını ele alan, aynı yüzyıl içinde yazılmış bir başka ünlü edebiyat eseri de Daniel Defoe’nun 1719’da yazdığı Robinson Crusoe’dur. Her ne kadar çocuklar için yazılmamış olsa da, bir gemi kazası sonunda kimsenin bulunmadığı boş bir adada uzun yıllar yaşamak zorunda kalan kitap kahramanının öyküsü, her ülkeden o kadar çok çocuğun ilgisini çekmiştir ki, adının geçmediği bir çocuk edebiyatı tarihine rastlamak olanaksızdır.

“Robinson Crusoe”
Yazar: Daniel Defoe
Çeviri: Funda Aydın
Sis Yayıncılık, 2014

Robert M. Ballantyne’ın 1857’de yazdığı, bir gemi kazası sonunda cennet benzeri bir adaya düşen üç çocuğun öyküsü olan Mercan Adası,  Johanna Spyri’nin 1880’de yazdığı, İsviçre dağlarının doğal ortamında yaşayan bir çocuğu anlatan Heidi* ve Rudyard Kipling’in 1894’te yazdığı Ormanların Çocuğu adlı kitapları,  gene aynı yüzyılda geçerli olan yaklaşımla kaleme alınmış çocuk edebiyatı örnekleridir.

Gene 19. Yüzyıl’da çocuk edebiyatında görülen bir özellik de kitaplarda karşımıza çıkan didaktik yaklaşımdır. Bu da Jean Jacques Rousseau’nun çocuk edebiyatına bir başka etkisidir çünkü Rousseau, çocuğu eğitmenin önemini vurguladığı için, zamanının yazarları çocuğun eğitilmesi gereken bir varlık olduğu düşüncesiyle yazmaya yönelmiştir. Eğitilmesi için çocuğun yetişkinler tarafından düzenlenmiş kuralları öğrenmesi ve bu kurallara uyması gerekmektedir. Rousseau’nun görüşüne göre bu da ancak didaktik bir yaklaşımla elde edilebilir.

Bu eğitici yaklaşımda çocuğun içinde yaşayacağı dünyayı yetişkinlerin kuralları belirlemektedir. Böyle bir dünya çocuğu olası tehlikelerden korur, neyin iyi neyin kötü olduğunu öğretir, iyi bir yaşama yönlendirerek mutlu olmasını sağlar. Bu durumda çocuk kahramanlar yetişkinlerin kurallarına uyar ve onların dünyasına uyum sağlarlar. “İyi” olan öykü kahramanı bu çocuklardır ve her öykünün sonunda onlar kazanır.

“Heidi’nin Dünyası” başlıklı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Share this Post