Serpil Ural’dan Bir Öykü: “Of Baba”

/ Ocak 15, 2021/ Öykü Kulübü

Geçtiğimiz hafta sizlerle H.C. Andersen’in “Kralın Yeni Giysisi” masalını sizlerle paylaşarak incelemiştik. Bu hafta Serpil Ural’ın sizler için yeniden kaleme alarak derlediği, “Of Baba” başlıklı öyküyü paylaşıp inceliyoruz. Öykünün sonundaki analiz bölümüne sizlerin de katkılarını bekliyoruz. Fikirlerinizi, yorumlarınızı ister e-mail yoluyla:

pireiledeve@gmail.com adresinden

İster sayfanın altındaki yorumlar bölümünden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Haydi Başlıyoruz…

Oduncu ve Of Baba

Bir varmış, bir yokmuş. Köyün birinde yoksul bir oduncu varmış. Her sabah ormana gider, akşama kadar ağaçlardan odun keser, onları sırtında taşıyarak eve dönermiş. Haftada bir gün de pazara gider, kestiği odunları satmaya çalışırmış.

Kimi gün pazarda şansı iyi olur, odunlarının hepsini satarmış. Kazandığı parayla yiyecek alır, evine döner, birkaç gün kendisinin de karısının da karnı doyarmış. Kimi gün ise şansı kötü olur, odunları satamadan gün biter, eve beş parasız gelirmiş.

Of Baba

İşte böyle odunları satamadığı bir gün pazardan evine dönerken hem üzgün hem de taşıdığı odunların ağırlığından yorgunmuş. Biraz dinlenmek için yoldaki bir taşın üstüne oturmuş, oturunca da “of!” demiş. Der demez de karşısına uzun sakallı, elinde büyükçe bir torba olan bir adam çıkıvermiş.

“Beni neden çağırdın?” diye sormuş adam. Oduncu şaşırmış, ne diyeceğini bilememiş. Biraz sonra, şaşkınlığı azalınca, “Ben çağırmadım” diyebilmiş.

“Çağırmadım olur mu? Of dedin ya. Benim adım Of Baba. Neden çağırdın söyle bakayım” demiş yaşlı adam.

Oduncu yorgun olduğu için, odun satamadığına üzüldüğü için, evine ekmek götürecek para kazanamadığı için “Of” dediğini anlatmış. Adam oduncunun haline üzülmüş. Torbasını açıp içinden bir sahan çıkartmış. Sahanı oduncuya uzatarak,

“Bunu al” demiş. “Açıl sahanım” diyeceksin ama sonra da “Dur sahanım” demeyi unutma.

 Oduncu elini uzatıp sahanı alır almaz da yaşlı adam yok oluvermiş. Oduncu elinde sahanla kalakalmış.

Evine gelince karısı “Pazardan sahan mı aldın” diye sormuş şaşkınlıkla.

Oduncu olanları anlatmış. Anlatırken, “Açıl Sahanım” der demez sahan türlü türlü yemeklerle dolup taşmaya başlamış. Oduncu “Dur sahanım” demeyi akıl edene kadar karınlarını tıka basa doyuracak kadar yemekleri olmuş.

Muhtar

O günden sonra yemek istediklerinde “Açıl sahanım”, doyunca “Dur sahanım” diyerek karınlarını doyurur olmuşlar. Bir gün oduncu karısına, “Yarın komşuları da çağıralım. Sahandan çıkan yemeklerle onları ağırlayalım” demiş. Karısı bu fikri çok beğenmiş. “Yalnız komşuları değil, bütün köylüleri de, muhtarı da çağıralım” demiş.”Nasıl olsa herkese yetecek kadar yemeğimiz oluyor”.

Dedikleri gibi yapmışlar. Muhtar ve köylüler gelince üstü yemeklerle dolu bir masa bulmuşlar. Gelen tüm konuklar yemiş, içmiş tıka basa doymuşlar. Her şey iyiymiş ama köyün muhtarı mutfaktaki ocakta hiçbir tencere tava olmadığını, yalnız boş bir sahanın durduğunu görünce şüphelenmiş. “Bu işte bir iş var” diye düşünmüş.

Yemekler yenip, kahveler içildikten sonra herkes evine dönecekken Muhtar, “Yemeklerinizin tadına doyamadık. Bir gün gene gelelim” demiş.  Muhtar ister de “olmaz” denir mi? “Evet, evet, gene gelelim” demiş bütün köylüler. Oduncuyla karısı da, “Buyurun, gene gelin, bekleriz” demişler. “Nasıl olsa sahan hepinizi doyurur” diye düşünmüşler.

Ertesi gün Muhtar ilk iş çarşıya gidip oduncunun evinde gördüğü sahana benzeyen bir sahan almış. Tekrar oduncunun evine gidecekleri günü beklemeye başlamış.

Birkaç gün sonra oduncu ve karısı gene Muhtar ve tüm köylüleri yemeğe çağırmışlar. Gene sahanın marifetiyle çeşit çeşit yemekler gelmiş sofraya. Herkes bol bol yemiş, içmiş. Karınları doyup kahveler de içildikten sonra herkes evine dönmek için sofradan kalkarken Muhtar kimseye belli etmeden mutfağa girip oduncunun sahanını çarşıdan aldığı sahanla değiştirmiş. Sonra da herkesle birlikte çıkıp evine gitmiş.

Neler Oluyor?

Ertesi gün yemek saatinde oduncunun karısı, her gün olduğu gibi sahanı masaya getirip “Açıl sahanım” demiş ama hiçbir şey olmamış. O zaman sahanın değiştirildiğini anlamışlar. “Bu Muhtar’ın işidir” demişler. “Kaç kere yalan söyledi, kaç insanı kandırdı. Yapsa yapsa bu hırsızlığı da o yapmıştır”…

Çaresiz, oduncu gene odun kesmeye sonra da odunları satarak yiyecek alabilmek için pazara gitmiş. Çok az odun satabilmiş. Kalan odunları sırtlayıp eve dönerken de yorgunluk ve sıkıntıyla “Of!” demiş, “Of, of! Nedir benim bu çektiğim”?

Demiş demesine de,

 “Of” der demez karşısında uzun sakallı adam belirmez mi! Adam, “Gene niye çağırdın beni? Adımın ‘Of Baba’ olduğunu kaç kere söyleyeceğim sana?” diye kızmış. Oduncu sahanın çalındığını anlatınca yaşlı adam elindeki torbadan kalın bir sopa çıkartmış.  “Bunu al ama ‘Vur sopam’ deme” deyip belirdiği gibi birden kaybolmuş.

Vur Sopam

“Bu sopanın da bir hikmeti vardır” diye düşünmüş oduncu ve merakla “Vur sopam” demiş. Demiş ama der demez de sopa oduncunun koluna, bacağına, sırtına vurmaya başlamış. Oduncu neye uğradığını şaşırmış. Neden sonra, sahana ne dediğini hatırlayıp  “Dur Sopam” demeyi akıl etmiş. Sopa durmuş.

Yediği dayaktan her yeri ağrıyan oduncu zar zor evine kadar gidebilmiş. Bir iki gün yataktan çıkamamış. Ağrıları geçip iyileşince ilk iş sopayı alıp Muhtar’a gitmiş.

“Ben birkaç gün ormanda odun kesmek için kalacağım. Senden başkasına güvenemem. Ben dönünceye kadar bu sopayı saklar mısın?” demiş. “Ama sakın ‘Vur Sopam’ deme” diye de eklemiş ve sopayı Muhtar’a vermiş.

Oduncu gidince Muhtar, “Bu sopanın da bir hikmeti vardır” diye düşünüp “Vur sopam” demiş. Der demez sopa Muhtar’ın orasına burasına, koluna kafasına vurmaya başlamış. Oduncunun ne demek istediğini anlayan Muhtar sahanı alıp oduncunun evine koşmuş. Sopa da ardından geliyor, sırtına vurmayı sürdürüyormuş. “Dur Sopam” demeyi bile akıl edemeyen Muhtar oduncunun kapısında yere yığılmış. Zar zor,  “Al sahanını da, sopanı da” diyebilmiş.

Böylece Oduncu sihirli sahanına kavuşmuş. O günden sonra odun kesmeye gitmesi gerekmemiş çünkü sahan sayesinde evinde yiyecek eksilmemiş. Sopanın atacağı dayağın korkusu ile hiç kimse de sahana el uzatmaya cesaret edememiş.

Gelin Bu Masalın Analizini de Birlikte Yapalım:

Ana Karakterimiz: Oduncu – yoksul, geçinmek için ağır iş yapmak zorunda

Yan Kahramanlar: Of Baba –  Adını duyunca görünen, bazen iyilik bazen kötülük yapabilen esrarengiz kişi

Köyün Muhtarı – Aklını kötülüklere kullanan biri

Ortam: Oduncunun Evi, Pazara giden köy yolu

Çözülmesi gereken sorun: Oduncunun yoksulluğunun giderilmesi

                                           Bunu sağlayan sahanın çalınması

Giriş: Oduncunun yoksulluğu ve işinin ağırlığı anlatılıyor.

Gelişme: Of Baba oduncunun geçim derdini sonlandırmak için sihirli sahanı veriyor.

Çözüm için yapılan: Oduncu, Of Baba’nın verdiği sopayı Muhtara bırakıyor.

Sonuç: Sihirli sahan bulunup, oduncunun evinde kalıcı oluyor.

Şimdi soruyoruz:

Masaldaki sorun çözüldüğünde karakterlere ne oldu?

Değişime uğradılar mı? Bir şeyi başarabildiler mi?  Önemli bir ders aldılar mı?

Share this Post