Heidi’nin Dünyası
Bugünkü yazımız üzücü olduğu kadar da üzerinde konuşulması gereken bir konuyla ilgili: „Çocuk işçiler.“
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF tarafından 2019 yılında yapılan açıklamaya göre, dünya üzerinde her 10 çocuktan biri yani 152 milyon çocuk, ailelerine destek olabilmek için çalışıyor. Afrika ve Asya kıtalarında bu oran daha da yüksek.
Unicef’e göre, “Çocuk işçiler; ailelerinin geçimine katkıda bulunmak için, çok az bir ücret karşılığında, çoğu zaman tehlikeli koşullarda, saatlerce çalışırlar. Çalışma koşulları; bu çocukların okula gitmelerine, akranlarıyla vakit geçirmelerine, oyun oynamalarına ve boş zamanlarını değerlendirmelerine de engel olmaktadır.”
Günümüzde yoksul ülkelerde günlük yaşamın bir parçası olan bu olgu, çeşitli Avrupa ülkelerinde de, özellikle de İsviçre’de 1974 yılına dek sürmekteydi: “Verdingkinder” (çocuk işçiler) adı verilen on binlerce okul çağındaki çocuk, yabancı evlerde, özellikle de tarımda ucuz işçi olarak çalıştırılıyordu. Genellikle fakir ailelerden gelmekte olan bu çoğu öksüz, yetim, kimsesiz yada evlilik dışı doğmuş çocuklar devlet ve kilise aracılığıyla, çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilmekteydi.
Almanya’nın Schwaben bölgesindeki Ravensburg kentinde çocukların pazarlandığı bir tür köle pazarı bile vardı. Tirol, Vorarlberg, bugünkü Güney Tirol ve Graubünden’deki dağ köylerinden gelen fakir çocuklar, hizmetçi pazarlarında çiftçilere ve evlere satılırdı.
Ağır işlerde çalıştırılan bu çocukların, hemen hemen her zaman karınları açtı, üzerlerinde doğru dürüst giyecekleri yoktu ve ayaklarına 2-3 yılda bir ayakkabı alındığından çoğunlukla çıplak ayakla gezerlerdi. Bu durum toplumsal hayatın olağan, sıradan bir parçası olarak kabul görürdü. Bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra bile, uzun zaman herkesin konuşmaktan kaçındığı bir tabu halinde üstü örtüldü.
Bir çok çocuk kitabı yazarı da kitaplarına konu etmiştir bu küçük kahramanları.
Örneğin, ünlü İsviçreli çocuk kitapları yazarı Johanna Spyri 1880 ve 1881’de yazdığı iki “Heidi” romanında bu çocuklara hayat vermeye çalıştı.
Hepimizin yakından tanıdığı bu kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan çıplak ayaklı kız da aslında bir “verdingkind” dir.
Şimdi gelin Astrid Lindgren’in Türkçeye “Güney Çayırı” olarak çevrilen “Sonnenau” başlıklı kitabına bir göz atalım.
Lindgren’in öyküsünde küçük kardeşler Anna ve Mattias anne-babaları ölünce Bataklık köyünde yaşayan bir çiftçinin yanına giderler. Çiftçi ikisini de çok çalıştırmakta ve oyun oynamalarına izin vermemektedir. Bir gün önlerinde kırmızı bir kuş belirir ve kuş onları “Sonnenau/Güney Çayırı” adlı sıcak ve güzel bir ülkeye götürür. Burada Anna ve Mattias ile oynayan çok sayıda çocuk ve bir de anne vardır. Kardeşler ülkede çok eğlenirler fakat yakında çiftliğe dönmek zorundadırlar. Ülkenin kapısı bir kez kapatıldıktan sonra bir daha açılamayacağını öğrenince kapıları kapatarak sonsuza dek orada kalmaya karar verirler.
Çocuk istismarının tüm dünyada ortadan kalkması umuduyla sağlıkla kalın.